Thursday, February 27, 2014

KISS KISS KISS KISS


KISS - KISS, böyle yazınca The Cure grubunun Kiss Me Kiss Me albümleri ve Tarkan'dan "muhteşem" Öpücük şarkısı geliyor değil mi aklınıza? Şimdi hemen aklınıza gelen bu düşünceleri def edin. Grup ismiyle aynı olan, bu harika KISS albümünün tadına varmak üzere kısa bir yolculuğa çıkıyoruz.

KISS grubunu ilk ne zaman tanıdım inanın hatırlamıyorum. Ancak hatırladığım bir nokta var, o da; yüzleri boyalı bu grup üyelerini gördüğüm zaman çok sert bir şeyler dinleyeceğimden neredeyse emindim. Açılın! Müzik Kuzey'den geliyor... Ama o da ne? Bu adamlar resmen rock müzik yapıyorlar. E o zaman nedir bu warpaintlerin manası diye sordum hemen kendime. Tabi bu sorunun cevabını bulmam uzun yıllar sonra grubun büyük stratejik hatası olan maskeleri atıyoruz kampanyası ile olacaktı. Küçük bir ayrıntı: KISS'in Unmasked dönemi başladığı zaman protesto etmek isteyen hayranları sokaklar boyunca Kiss plağı parçalamışlardı. Evet, KISS bu, maskeli KISS  Bu halleri ile güzeller. Kuruluşunun üzerinden 40 yıl geçmiş bir grubun bugün geldiği noktayı ise herkes biliyor ancak birazdan birkaç güzel ayrıntı ile bu bilgileri taçlandıracağız.



Yazımın en sonuna bırakmadan hemen meşhur serzeniş ve isteğimi peşinen belirteyim. KISS'i hiç canlı dinleyip izlemedim ve bu adamların İstanbul'da bir konser vermeleri için resmen can atıyorum. Şu 40. yılı olan gruplar acilen İstanbul'u turne listelerine ekleseler ne güzel olur değil mi? Bu arada küçük bir tüyo; metalhammer'da yayınlanan bir röportajda ACDC üyelerinin 40. yıl için bir albüm veya tek şarkı yapmak için stüdyo çalışmalarına başladıklarını ve 40. yılları hatrına 40 konser vereceklerini açıkladıkları yazıyor... Ne diyeyim: Bekliyoruz :)

Gelelim yeniden KISS grubuna. Grup kurucuları Paul Stanley ve Gene Simmons zaman içinde birer ikon haline dönüşmüş durumdalar. Grubun en bilindik yönü sahne şovları elbette. İlerleyen yaşlarına rağmen bu özelliklerinden hiç birşey kaybetmedi grup üyeleri, hala her konserleri büyük süprizler içinde geçiyor. KISS'in canlısını göremediğim için benim bünyem sahne şovu diyince hala Rammstein'i anımsıyor. 

Madem KISS bu kadar maskelerle anımsanıyor, o halde maskeli karakterlerimizden bahsedlim hemen burada:

Maskeli halleri ile aldıkları takma isimler

Paul Stanley: Starchild (Yüzündeki yıldız şeklinde maskeden tanınabilir)
Gene Simmons: Demon (Bunun hakkında bir şey dememe gerek yok, hemen tanırsınız dili büyük amcayı )
Peter Criss (Eski Üye) ve Eric Singer: Catman (Yine bıyıklarıyla bir kediyi anımsatan maskesi ile tanınabilir)
Paul Daniel Frehley (Eski Üye) ve Tommy Thayer: Ace (Uzaylımız)

KISS üyelerinden Stanley ve Simmons işlerini ciddiye alıp disiplinli bir şekilde 40 yıl boyunca bu grubu ayakta tutmuşlardır. Diğer üyeler ile defalarca ayrılma ve birleşmeler yaşamışlardır. Bunun en büyük sebebi çoğu rock ve metal grubunda da olduğu gibi grup üyelerinin kendini alkol, uyuşturucu ve seks'e fazlasıyla kaptırması olarak özetleyebiliriz. Gerçi Stanley'in hanımlarla yakın ilişki kurma konusunda 10.000'li rakamlara yaklaşan bir rekora sahip olduğundan bahsedilir ama adam hem işini yapmış hem de İŞ'ini. Ne diyelim?


Arada fazlaca detaylarda kaybolmadan hemen KISS grubunun çıkarmış olduğu albümlerden biraz bahsetmek istiyorum. Bundan tam 40 sene önce 1974 yılında KISS ilk albümü olan KISS'i piyasaya sürüyor. Geçtiğimiz haftalarda bu albümün çıkışının yıl dönümü kutlanmıştı, belki denk gelenleriniz olmuştur. Bu yazımı aslında o gün yazmayı çok istedim ama fırsatım olmadı malesef. (18 Şubat 1974) 














Sonraki yıllarda Hotter Than Hell, Dressed to Kill, Destroyer gibi muhteşem albümler çıkarmaya devam edecekler ve aradaki bocalama dönemleri ile birlikte günümüze kadar gelip bundan iki yıl önce 2012'de de Monster albümünü piyasaya süreceklerdi. Grup üyelerinin solo albümlerini de sayarsak 24 tane albümü bulunuyor KISS'in. Bu albümlerden başarılı bulduklarımı bir bir bu sayfada bulacaksınız ileriki yazılarımda. KISS için full diskografi yapmayı düşünmesemde yine koleksiyonumda hatırı sayılır albümleri bulunuyor. Şimdilik bunlar bize yeter ;)


Albümün en beğendğim parçası üçüncü sıradaki Firehouse. Aslında albüm baştan sona çok başarılı ama yine de birkaç favori yazmak gerekirse, Firehouse'dan sonraki sıralamam şöyle olurdu: Strutter, Cold Gin ve elbette Nothing to Lose.




Bendeki bu plak albümün 1987 Japonya baskı, künyesi ise şöyle:
Etiket: Casablanca Records,
R00C 2011, Polystar,
Format: Vinyl, Reissue
Ülke: Japonya
Tarih: 1987
 
 
 
 

 
 
 
 
Albümün ilk baskısı olan Casablanca NB 9001 basımını iyi bir kondisyonda bulmak neredeyse olanaksız. Bulunduğu vakitte $500 - $700 gibi bir maliyete katlanmanız gerekecek ne yazık ki. Albümün ilk piyasaya sürüldüğü 1974 senesinde neredeyse her ülkeden bir baskısını bulmak mümkün. Bu baskılardan temiz birisine denk gelirseniz $40 - $80 arasında bu albüme sahip olup keyfini sürebilirsiniz.

Grup için birkaç karalama daha yapıp toparlarsam eğer; müzikal ve performans başarılarının yanında grubun çok eleştirilen bir yanı olsa da ticari başarıları da çok ön plandadır. KISS o kadar markalaşmıştır ki ketçaptan, prezervatife, televizyona, kıyafetlerden, oyuncaklara ve hatta şimdilerde bir futbol takımına bile isim vermiş ve sahibi olmuştur. Bir diğer eleştiri aldıkları nokta ise isimlerini bazı afişlerde KI-SS şeklinde yazmaları olmuştur.
 
Her ne kadar yaşlanırlarsa yaşlansınlar hala birçok gruba sahnede nasıl seyirci coşturulur, nasıl şov yapılır öğretmektedirler. E biz de kendilerini izleyeceğimiz günü heyecanla beklemekteyiz...


 
KISS'in açılımın "Knights In The Service of SATAN" demek olduğunu biliyor muydunuz? Tamam tamam bu sadece bir rivayet ama aklınızda bulunsun, doğru da olabilir ;)

Friday, February 14, 2014

Sabbath Bloody Sabbath



Black Sabbath; bir çok kişi tarafından; kurulan ilk Heavy Metal grubu olarak kabul ediliyor. Gerçekten de grubun 1968-69 olan kuruluş tarihine baktığınız zaman bu şekilde kabul etmek hiç de yanlış gelmiyor insana. Grubun kurucuları hakkında ne yorum yazsam az kalır o yüzden o toplara girmeden sadece isimlerini anıp, kısaca birkaç cümle ile toparlayıp, olay yerinden hızla uzaklaşıyorum. Tony Iommi, Ozzy Osbourne ve bahsetmeden geçmeyelim Geezer Butler ve Bill Ward. Grubun ilk kurulduğunda ismi Polka Tulk Blues Band, evet gerçekten uzun bir isim, sanırım onlarda öyle düşünmüşler ya da eleştirilmişler ki bu ismi daha sonra kısaltarak yollarına Polka Tulk olarak devam ettiler. Black Sabbath ismini almadan önce ise son bir isim değişikliği ile Earth ismini alıyorlar ve bugünkü isimlerine kavuşuyorlar.
Grup neredeyse takip edilemeyecek kadar çok defa dağılıp, tekrar birleşmiş, üyeler gidip - gelmiştir. Tek değişmeyen adamımız olan Iommi'yi elbette saygıyla selamlıyoruz buradan. Ozzy Osbourne'un ise aynı Steve Jobs gibi kendi kurduğu bir oluşumdan kovulması vardır ki bu iki hikaye bana hep ilginç ve korkutucu gelmiştir.
Korkutucu demişken grubun isminin nereden geldiğinden de bahsedelim. Grubun kurucularından Butler bir sinema kuyruğu görüyor ve filmin isminin Black Sabbath olduğunu ve insanların bu korku filmini izlemek için hem para verip hem de sıraya girdiklerine şahit oluyor. Bunun üzerine madem bir filmden korkmak için insanlar para verip sırada bekliyor bizim de müziğimizden korkmak için aynısını yapabilirler diye düşünüyor ve bu fikrini Ozzy Osbourne'a açıyor. Birlikte Black Sabbath isminde bir şarkı yapıyorlar ve hem müzik tarzlarını hem de grup isimlerini değiştiriyorlar. İşte grubun ilk albümü böylece ortaya çıkmış oluyor. Sonrasında Paranoid, Master of Reality, Black Sabbath Vol. 4 ile devam ediyor ve bugünkü plağımız olan Sabbath Bloody Sabbath albümü çıkıyor karşımıza. Şimdi albümümüz hakkında karalamaya başlayalım, ne de olsa bu ilk Black Sabbath albümümüz olmasına rağmen sonuncusu olmayacak, koleksiyonumda sabırsızlıkla sayfada yer bulacakları günü bekleyen birbirinden kıymetli Black Sabbath albümleri sıralarını bekliyor.




Sabbath Bloody Sabbath albümü 1973 yılından piyasaya çıkmış bir albüm. Şarkı listesi şöyle:

1- Sabbath Bloody Sabbath
2- A National Acrobat
3- Fluff
4- Sabbra Cadabra
5- Killing Yourself to Live
6- Who Are You?
7- Looking For Today
8- Spiral Architect 


Şarkı listesine bakıldığı zaman Black Sabbath'ın epey bir klasik parçalarını barındırdığını hemen farketmişsinizdir. Albümün kafadan giriş parçası olan ve albüme ismini veren parçamızı dinlediğinizde çok yakınlarda biryerlerden hatırladığınızı hemen farkedeceksiniz. Pentagram grubu Sabbath Bloody Sabbath şarkısındaki giriş riflerini Give Me Something To Kill The Pain şarkısında kullanmıştır. Rifler o kadar güzeldir ki heralde kimse çıkıp neden kullandınız yahu falan dememiştir :) Zaten sadece bu şarkı değil diğer çoğu şarkıda öyle ya da böyle diğer gruplar tarafından ya rif olarak kullanılmıştır yada coverlanmıştır. Hem de sıradan gruplar falan da değil hani, birazdan geleceğiz ;)


Albümün en çok bilinen Black Sabbath albümleri arasında olması ve neredeyse başı çekmesinin yegane sebebinin bu coverlar olduğu düşünülüyor. Çünkü Black Sabbath hayranları bilirler ki grubun en başarılı albümü değildir. Tamam çok iyi bir albümdür ancak grupta ilk paragraflarda bahsini ettiğim önceki albümler ve bundan sonra gelecek Sabotage vardı ki sıraya koymak çok zor bir iştir bu albümleri. Ama işte bu albümden sonra çıkan; Maiden, Metallica, Anthrax, The Cardigans, Amon Amarth coverları albümün bilinirliğini epey bir artırmıştır. Bir de Yes'den bildiğimiz Rick Wakeman'in albümde Sabbra Cadabra şarkısında boy göstermesi vardır ki belki de tek sebep budur albüm bilinirliğindeki :)) 


Biraz da albümün plak formatlarından bahsetmek istiyorum. Bendeki bu plak albümün ilk baskısı olan WWA 005 kodu ile 1973 yılında çıkan master release ve hem benim adıma hem de genel anlamıyla epey kıymetli bir albüm. Albümün künyesi şöyle:

Etiket: WWA Records - WWA 005
Format: Vinyl, LP, Album, Gatefold
Ülke: Ingiltere
Tarih: 1973

Bu albümü temiz bulmanız; çok üzücü ancak; imkansıza yakın. Bulduğunuz zaman da vereceğiniz para birkaç yüz dolardan aşağı olmayacaktır. Bendeki plakta bu sınıfta olup inanılmaz temiz bir kopya ve ben bile hala inanamıyorum edindiğime ve bir taraftan da dinlemeye kıyamıyorum.

Öte yandan albüm defalarca yeniden basıldığı için koleksiyon değil de dinleme amaçlı alacaksanız en yeni ve en iyi master edilmiş halini almanızı tavsiye ederim.



Bir sonraki Black Sabbath albümünü yazmak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Her defasındaki serzenişimi bu albümde de yapayım da adet yerini bulsun. Black Sabbath da bir türlü canlı dinleme ve izleme şerefine erişemediğim gruplardan ne yazık ki. Var öyle şanslı kişiler...
40 yıllık bir albümün yazısını bitirdikten hemen sonra 40 yıllık diğer bir albüme geçmeye ne dersiniz? Kiss - Kiss çok yakında burada...


Madonna: The Immaculate Collection

Biraz aradan sonra tekrar yazmaya fırsat buldum. Bu aralar sürekli başka başka işler çıkıyor, sürekli içimden geçmesine rağmen bir türlü zaman bulup bilgisayar başına geçememiştim. Ama dönüşümü iki mükemmel plağımı buradan sizlerle paylaşarak taçlandırmak istiyorum.

Bu plaklardan ilki Madonna'ya ait ve bir toplama albüm: The Immaculate Collection




Pop müzik çok fazla dinlemiyor ve tercih etmiyor olsamda bu değerler sadece iki kişi için bozuluyor; çok zor olmasa gerek sanırım bu iki pop sanatçısını tahmin etmek? Evet, Madonna ve Michael Jackson'dan bahsediyorum.

Madonna'ya birazdan geleceğimiz için kısaca Michael Jackson'ın benim için ne ifade ettiğinden bahsetmek istiyorum. MJ: Şu an hala hayatta olmayışı ve benim onu bir kere bile canlı olarak dinleyememiş, izleyememiş olmam yaşamımdaki en büyük eksikliklerdendir diye tahmin ediyorum ve bunu bütün benliğimde hissediyorum. Öyle şanslı bir nesil var ki Michael Jackson'ı defalarca turnelerinde izlemiş, dinlemiş, onunla söyleyip, onunla dans etmiş. Hani büyük elektronik marketlerde ses ve görüntü ürünlerinin satıldığı yerlerde denk gelmişsinizdir, özellikle MJ'in ölümünün ardından bombardıman şeklinde çıkan belgesellerinin genelde bluray yada dvd'leri mutlaka bir veya birkaç ekranda oynuyor, ses sistemlerinde çalınıyor olur. İşte ben şimdiye kadar o belgesellere denk gelipte o mağazadan birileri beni kovmadan yada belgesel bitmeden hiç çıkamadım dersem çok az abartmış olurum. Gördüğü ve duyduğum yerde öylece kilitlenir kalırım genelde, tüylerim diken diken, bir yandan ritim tutarken bir taraftan da şarkılara eşlik ederim. Her defasında ölümüne biraz daha üzülürüm, her defasında ne kadar şansız bir nesil olduğumuza bir kere daha hayıflanırım. Konuyu daha fazla MJ üzerinden ilerletmeden Madonna'ya dönmek istiyorum. MJ hakkında daha uzun bir yazıyı This Is It isimli kutu set plağını tanıtırken buradan sizlerle paylaşacağım.















Madonna ile ilk tanışmam hatırladığım kadarıyla 90'larda kuzenimin walkman'inden sadece bir ses duyma umuduyla ve heyecanıyla kulaklıları kafama takıp o müthiş şarkıyı duymam ile olmuştu: Papa Don't Preach. Evet, o an büyülenmiş gibi şarkıya dalıp gitmiştim ve o çekme kasete el koymuştum diye hatırlıyorum. Bundan yıllar sonra bu şarkının klibini izleyecek ve hikayesine tanıklık edecektim.


O yılların Türkiyesi için, şu anın bile olabilir hatta, imkansız bir hikayesi olan bu klibin daha sonraları, 2005 - 2006'da öğrenci olarak bulunduğum Birleşik Devletlerde birçok değişik türüne canlı canlı tanıklık edecek, olayların hiç de o kadar tatlı bitmediğini bizzat gözlerimle görecektim. Kısaca hatırlatmak gerekirse klip çok genç yaşta sevgilisinden hamile kalan annesiz Madonnanın babası ile yaşadığı sorunları ve çözüm sürecini anlatıyor.

Immaculate albümündeki şarkı listesi üzerinden gidecek olursak bu albümün Madonna hayranları için hepsi bir arada ne kadar güzel bir çözüm albümü olduğuna şahit olabilirsiniz. Toplam 15 hit eski şarkının remixlerinden oluşan bu toplama albümde 2 de o dönem için yeni şarkı bulunmakta. (Lenny Kravitz prodüksiyonu ile: Justify My Love ve Rescue Me)

Şarkılar şu şekilde:

1. Plak - 1. Yüz

1- Holiday
2- Lucky Star
3- Borderline
4- Like A Virgin

1. Plak - 2. Yüz

1- Material Girl
2- Crazy For You
3- Into The Groove
4- Live To Tell















 2. Plak - 1. Yüz

1- Papa Don't Preach
2- Open Your Heart
3- La Is La Bonita
4- Like A Prayer

2. Plak - 2. Yüz

1- Express Yourself
2- Cherish
3- Vogue
4- Justify My Love
5- Rescue Me
















Albümün adına gelince kusursuz bir koleksiyon olarak çevirisini yapmak mümkün olsa da Madonna albüme adını verirken Immacula; yani günahsız, saf anlamlarını da albüme bir anlamda yüklemiş oluyor, belki de kendisine bile, kim bilebilir? Neyse, dini konulara girmeden buradan uzaklamaşalım biraz ve şarkılara ve plağın çeşitli basımlarına hızlıca bir dalış yapalım.

1983 yılında çıkış yapan Madonna bu albümde ilk 7 yılındaki en iyi şarkılarını toplamış. Siz de direk en iyi 7 albüm, ilk 7 yıl kavramları tanıdık geliyor mu? Benim hafızamda direk Iron Maiden ve Black Sabbath şimşekleri çaktı nedense :)

Bildiğim kadarıyla bu albüm müzik tarihindeki en çok satış rakamına ulaşan toplama albüm olması gerekiyor. Bu konuyu birçok yerde okudum ancak yine de iş toplama albüme gelince çok da emin olamıyor insan, çünkü her geçen gün birilerinin toplama albümleri çıkıyor ve insanlar herşey bir arada ürünlerin hastası olduğu gibi bu toplama albümleri de kapış kapış alıyorlar. Birçok platformda söylemişimdir buradan bir tekrar daha olsun; aslında toplama albüm seven birisi değilimdir. Bunun aksine sanatçının albümlerini tek tek alıp sevdiğim şarkılarının yanında bilmediğim yeni şarkılarını da keşfetmeyi severim. Ancak Madonna ve diğer pop plakları için benim açımdan da toplama albümler bir kurtarıcı çünkü koleksiyonumun küçük bir kısmını oluşturuyor bu tarzdaki plaklar.

Albümün çevirip çevirip çaldığım değişmez şarkıları:

1- Holiday
2- Like A Virgin
3- Material Girl
4- Papa Don't Preach
5- La Isla Bonita
6- Like A Prayer
7- Vogue

Benim elimdeki plak Ingiltere ve Avrupa için basılmış olan Almanya baskısı. Plak künyesine bakacak olursak:

















Etiket: Sire - 7599-26440-1, Sire - WX370
Format: 2 x Vinyl, LP, Compilation, Gatefold
Baskı: UK & Europe (Almanya)
Tarih: 1990



Plağın açılır kapağının iç kısmında Gene Sculatti'nin Madonna hakkında yazdığı kısa bir makale bulunuyor. Ayrıca 2 plağın iç kapları ve albümün arka kapağı birbirinden güzel Madonna fotoğrafları ile karşımıza çıkıyor.

Bu kadar çok satan bir albüm için bulması çok kolay tabiri sanırım yanlış olmaz. İzinli ve izinsiz birçok baskısı mevcut olan bu plağı iyi bir kondüsyonda 20 - 30 dolar gibi bir fiyata alabilirsiniz. Kayıt kaliteleri tüm basımlarda mutlaka farklıdır ancak hangisi en iyidir sorusunun cevabını bilmiyorum ne yazık ki. Şansınızı denemenizi veya biraz daha üzerinde araştırma yapmanızı tavsiye ediyorum.

Albüm için bir kritik yapmaya sanırım gerek yok. Madonna'nın en iyi senelerinin tüm hitleri bu albümde toplanmış. Pop müziği öyle yada böyle bir şekilde dinlemekten keyif alan herkesin koleksiyonunda bulunması gereken bir albüm diyebilirim.

Wednesday, February 5, 2014

Hırsıza Selam

Gündem bu kadar karışmış, memleketin her bir santimetrekaresi hırsız dolmuşken bana da hırsızlara selam etmek düşer diyerek, bu yazımda Radiohead grubunun Hail to the Thief albümünü paylaşmayı uygun buldum.




Radiohead çok beğendiğim gruplardan bir tanesi. Bir kere en baştan grubun adını alış hikayesi bile yine bir diğer sevdiğim grup olan Talking Heads ile ilgili olduğu için bile dinlemeye başlamış olabilirim. Radio Head, Talking Heads grubunun True Stories adlı albümündeki altıncı şarkı. Radiohead grubu daha önceki isimleri olan On A Friday'i bu şarkıdan esinlenerek değiştirmiştir. On A   Friday isminin hikayesi de ayrı bir olay zaten. Grup üyeleri gittikleri özel lisede tanışıp kendi çaplarında ilk grup çalışmalarına başladıklarında farklı sınıflarda olup farkı gün ve saatlerde derslerinin olması sebebiyle sadece cuma günleri çalışma yapabiliyormuş. Bu sebepten de gruplarının ismini On A Friday koymuşlar.





Hail to the Thief albümüne gelecek olursak; albüm grubun 2003 yılında piyasaya sürdüğü altıncı stüdyo albümü. Eski albümlerden gelen izler kimilerini memnun ederken kimileri için ise değiştirdikleri yönleri etkileyici olmuştur. Bunlar neler dersek; misal Kid A ve Amnesiac albümlerindeki karamsarlıklar bir nebze azalırken bu albümde daha rock ağırlıklı sound alabildiğini idda edenler var. Şu var ki Thom Yorke gibi başarılı bir vokal arkada ne müzik çaldığından bağımsız zaten çok etkileyici bir karakter. Bu albümde benim hissettiğim sound çok beğendiğim bir tür olan pscyhedelic rock ve biraz da pop aslında.















Albüm daha başından 2+2=5 ile

                                                       Are you such a dreamer?
                                                       To put the world to rights?

gibi bir giriş ile protest bir yaklaşımın albüm boyunca devam edeceğinin izlenimini uyandırıyor. 2+2=5 için sözleri 15 dakikada yazıldı diye bir bilgi de var. Bu bilgi doğru olsa bile o 15 dakika emin olun yılların biriktirdiği saatler sayesinde bir 15 dakikadır ve arkasında bilmem kaç bin dakika vardır aslında.














Birçok yerde Hırsıza Selam isminin Bush için kullanılmış olduğu yazılıp çizilsede grup gayet net bir şekilde eğer Bush'u protesto edecek olsaydık zaten bunu çok kolay bir şekilde yapardık diyip yorumları fazlaca da sallamıyor. Hırsız yakıştırması da Bush için en son seçimlerde son dakikada çalınan oylar ile galip geldiğinin iddaları üzerine çıkmıştır. Her neyse, grup zaten kendisi de protest müzik yapmak gibi bir amaçlarının olmadığını beyan etmiştir. Gel de inan hadi...

Albümde 14 şarkı bulunuyor ve ilginçtir ki her şarkının bir de alternatif ismi var. Yani karşınızda 28 şarkı isimli bir albüm durmakta. 














Albüm daha çıkmadan stüdyo çekimlerinden dışarı sızan kayıtlarla oluşturulmuş bir ön-albüm satışa sürülüyor. Grubun ve ses mühendisinin ise bu olayla ilgili kaygıları gerçekten çok, popüler bir kelimeyle, manidar. Yaptıkları tek yorum albümün dışarı sızmasında bir sakınca yok ancak biz daha bu albüm üzerinde miks yapacaktık, dolayısıyla bu haliyle bizim hayranlarımıza dinletmek istediğimiz albümü yansıtmamaktadır, bu da bizi üzmektedir...

Grubun sondan ikinci albümü olan; daha sonradan In Rainbows ve The King of Limbs gelecek; bu albüm için birisi ilk baskı diğeri repressing olmak üzere iki farklı baskı plak bulunuyor. İlk baskısı 2003 yılında Parlophone tarafından Ingiltere ve Avrupa baskı olarak piyasaya sürülmüş.




Etiket: Parlophone ‎– 584 5431, Parlophone ‎– 7243 5 84543 1 4Format: 2 × Vinyl, 12", 45 RPM, Album Baskı: Ingiltere ve AvrupaTarih: 2003

Bu baskı 2 tane 45 devirlik 12" plaktan oluşuyor ve gatefold bir albüm kapağıyla birlikte geliyor. İlk baskısı çok pahalı olmayan fiyatlara bulunabiliyor aslında yeni bir albüm olduğu ve çok sayıda basıldığı için sanırım.  Internetten yurtdışı sağlayıcılardan 20 - 30 dolar gibi bir para karşılığında ulaşabilirsiniz. Türkiyede şuan için müzik marketlerde repressingler bile stok dışı kalmış durumda. Elinde olup satan bulabilirseniz alırsınız ancak fiyatlar biraz cep yakan cinsten olur sizin de tahmin edebileceğiniz gibi.

Gelelim diğer baskısına; 

2008 yılında Capitol Records tarafından piyasaya sürülen bu versiyon da yine 2 adet 45 devir 12" plaktan oluşuyor ancak bu sefer 180g plaklara basılmış vaziyette karşımıza çıkıyor. Capitol Records'un The Capitol Vaults serisinden çıkan bu plakların beğeneni ve yerden yere vuranı çokca. Bende bu versiyon olduğu için kalitesi anlamında direk yorum yapabilirim: Mükemmel! Yine aynı seriden çıkan 14 adette EP'si bulunmakta Radiohead'in. Onları da yavaş yavaş toparlıyorum şu sıralar ama size tavsiyem elinizde albümler yoksa ile etapta albüm için mesai harcamanızdır. Albümün bilgilerine dönersek:





Etiket: Capitol Records ‎– 7243 5 84543 1 4Format: 2 × Vinyl, 12", 45 RPM, Album, Reissue, 180 gram
Baskı: AmerikaTarih: 2008





Albümle ilgili daha söylenecek binbir şey bulunabilir. Her şarkı için ayrı ayrı yorumlar yapmak mümkün. Melankolinin diplerinde gezinirken bir sonraki şarkıda ellerinizi şaklatırken bulabilirsiniz kendinizi. Kendi içinde dengesi olmayan ancak salt bir Radiohead albümü olduğunu size her notada ve vokal sesinde hissettiren bir albüm Hail to the Thief...



Ride The Lightning (1.Bölüm)

Ride The Lightning albümü Kill 'em All albümünden bir sene sonra yani 1984 yılından piyasaya çıkıyor. Yine Kill 'em All albümünde olduğu gibi ilk 12" 45 devir plağı basan firma olarak karşımıza Music For Nations çıkıyor. Şimdi sırasıyla alınabilecek tüm plakları ayrıntılı bilgileri ile sıralayalım.



Birinci Plağımız:

MFN tarafından 1987 yılında basılan bu versiyonda 2 adet 45 devir 12" plak açılır kapak içerisinde bulunuyor.

Etiket: Music For Nations ‎– MFN 27 DM*
Format: 2 × Vinyl, 12", Album, 45 RPM, Reissue, Gatefold
Baskı: Ingiltere
Tarih: 1987

MFN firmasından çıkan diğer 45'likler gibi bu plağında tam olarak Fransa mı yoksa Ingiltere baskı mı olduğunu kestirmek güç. Birçok kişinin elinde plak etiketi ile kabında yazan bilgiler birbirini tutmuyor. Neredeyse kaplar başka bir yerde, plaklar başka bir yerde basıldı diyeceğim. Basılışının üzerinden uzun yıllar geçtiği için temiz bulması çok zor olan bu baskının temizine denk gelirseniz 50 - 70 dolar gibi bir harcamayı gözden çıkarmanız gerekiyor.

* DM hakkında küçük bir not: Bu konuya ileride bir başlıkta değineceğim.  DM yada DMM olarak bilinen bu özellik plağın master diskinin hangi yöntem kullanılarak oluşturulduğunu ve elinizdeki plağın hangi tür master diskten basıldığını anlamanıza yarıyor. Diğer bir tür ise: Lacquer denilen, asetat disktir. Daha ayrıntılı bilgi için "buraya" buyrun (Link şimdilik yok, yakında bu konu hakkında yazacağım.

İkinci Plağımız:

Etiket: Rhino Records ‎– R1 76156B, Elektra ‎– R1 76156B
Format: 2 × Vinyl, LP, Album, 45 RPM
Baskı: Amerika
Tarih: 2004

Yine bu albümde Rhino Records tarafından basılmış 5.000 adetlik sınırlı setlerden bir tanesi. Plaklar 180gr ve box set olarak piyasaya sürülmüşler. İsteyeni çok, satanı yok tarzı albümler listesine bunu da ekleyebilirsiniz. Elinizde varsa kıymetin bilin yani ;)

Bundan sonraki iki baskı da 2008 yılında gelen Metallica 45 RPM serilerinden olan kurtarıcılardan. Yani Warner Bros. ve Universal baskıları. Bu albümleri bol bol kullanılmış ve hatta şu sıralarda kullanılmamış olarak bile bulabiliyorsunuz. Fiyatlarına gelecek olursak  180gr 45 devir bir 12" Metallica albümü için 40 - 50 Dolar gibi bir parayı gözden çıkarmanız gerekecek. Bu kalitede bir ürüne çalmasa bile verilir denecek kadar cüzzi bence fiyatları. Yani fırsat varken bir veya birkaç tane almalısınız, almayıp sonrasında pişman olmak da var.

Dördüncü Plağımız:

Etiket: Warner Bros. Records ‎– 424636-1
Format: 2 × Vinyl, 12", Album, 45 RPM, Reissue, Remastered, Gatefold, 180g
Baskı: Amerika
Tarih: 2008

Beşinci Plağımız:

Etiket: Universal Music ‎– 0600753085240
Format: 2 × Vinyl, LP, Album, 45 RPM, Reissue, Remastered, Gatefold, 180g
Baskı: Avrupa
Tarih: 2008

Ve geliyoruz altın vuruşa; yani 1000 adet sınırlı basım Mavi plaklara. Kill 'em All albümündeki gibi Ride The Lightning albümünde de 2010 yılında sınırlı sayıda renkli plak olarak bir 12" 45 devir baskı daha bulunuyor. Yine MoFi imzalı olan bu setin piyasada bulunabilirliği ve fiyatı pek de yanına yanaşılacak gibi değil ancak koleksiyonumda illa ki olmalı derseniz an itibariyle bulunabilen plaklar için istenen paralar 200 - 300 dolar seviyelerinde.

Etiket: Warner Bros. Records ‎– 424636-1
Format: 2 × Vinyl, 12", Album, 45 RPM, Reissue, Remastered, Limited Edition, Blue
Baskı: Amerika
Tarih: 2010


Geldik Ride The Lightning albümü içinde yazacaklarımızın sonuna. Aslında albüm ile ilgili de çok şey yazmak geçiyor içimden, hatta kendimi zor frenliyorum bu konuda, ancak şimdilik biraz daha beklemeye devam, zaman buldukça şu albümlerin listelerini bitirirsem ondan sonra önümüz açık, bende olan tüm 12" 45 devirleri uzun uzadıya hem fotoğraflayıp hem de yorumlarımla değerlendireceğim.

Sunday, February 2, 2014

Feist - The Reminder






Feist ülkemizde çok tanınan bir şarkıcı değil benim gördüğüm kadarıyla. Aslında benimde bu albümle tanışmam ve almam biraz şans gibi oldu. Bu kısma biraz sonra geleceğim. Şimdi biraz sanatçıdan bahsedecek olursak; 1976 Kanada doğumlu Leslie Feist, anne - baba sanatçı bir aileden geliyor. Anne seramik sanatları ile uğraşırken, baba da ekspresyonist bir ressam. Küçüklüğünde dansa ilgi duysa da sonrasında gerçek yeteneğini keşfediyor sanırım ve müziğe yöneliyor. Zaten küçüklüğünde de sürekli bir yazar olma hayalinin olduğu yazılıp çiziliyor. Yazar olma hayalini bir nevi söz yazarlığı yaparak gidermiş gibi görülüyor.  Küçük yaşlarda birçok grupla çalmış ve gençlik yıllarında da sırasıyla Kanada, Amerika, tekrar Kanada ve sonrasında Fransa'ya yerleşerek gruplarla çalmaya devam ediyor ve bu sırada da kendi solo çalışmalarına ağırlık veriyor. (İnsan özeniyor değil mi?)

















Feist'i ben genelde Norah Jones seven arkadaşlarıma tavsiye ediyorum. Aslında ben genel tercih olarak bu kadar vokal ağırlıklı albümler dinlemiyorum ancak bir iki tane bu tarz albümün arkadaşlar için koleksiyonda tutulması lazım diye düşünüyorum.

















Feist'in solo kariyeri yanında çaldığı - söylediği en bilindik grup; Broken Social Scene. Ne çalıyor derseniz; ritim gitar ve bas gitar benim bildiklerim ama nedense Feist bana Lenka'yı anımsattığı için (nereden bu fikre kapıldım onu gerçekten bilmiyorum) sanki piyano da çalarmış gibi geliyor.
















Albümlerine bakacak olursak:

Solo Albümleri:
1999: Monarch (Lay Your Jewelled Head Down)
2004: Let It Die
2006: Open Season
2007: The Reminder
2011: Metals

Broken Social Scene ile birlikte olan albümleri:
2000: Feel Good Lost
2002: You Forgot It in People
2004: Bee Hives
2005: Broken Social Scene





Şimdi gelelim bizim asıl konumuz olan dinlemekte olduğum The Reminder albümüne. 2007 yılında çıkan bu albüm Feist'in 4. ve en çok bilinen albümü. Aslında bir nevi zıplama noktası da diyebiliriz. Bu zıplamanın en büyük mimarı ise albümdeki 1234 şarkısı. İşte bu şarkı benim de albümle ve hatta Feist ile tanışmamı sağlayan şarkıdır. Eğer siz de benim gibi hastalık derecesinde Apple ürünlerini takip ediyorsanız sanırım ne demek istediğimi hemen anlamışsınızdır. 




Apple albümle aynı yılda tanıtımını yapıp piyasaya sürdüğü 3. jenerasyon Ipod Nano reklamlarında bu şarkıyı kullanmıştı. Dolayısıyla bir çok "Dünyalı" gibi ben de hemen şarkıyı arayıp bulup sonrasında hatim etmiştim. Hatta bu Apple meselesi ile ilgili olarak bir de aslen babasından gelen Amerikan vatandaşlığını espirili bir şekilde sanki Apple ile yaptığı reklam anlaşması sonrasında elde etmiş gibi bahsediyor Feist. Bu şarkının bir diğer tanıdık ve eğlenceli tarafı da Feist tarafından çocuklara dörde kadar saymayı öğretmek için Susam Sokağı için değiştirilmiş bir uyarlaması olması ve klibinde bizzat kendisinin oynamış olmasıdır.






Sadece 1234 sayesinde bile albüm sanatçıyı en iyiler listelerinde hiçbir zaman göremeyeceği noktalara taşımış ve birçok yerde en iyi albüm, en iyi sanatçı v.b. ödüllere aday olmasını sağlamıştır. Aslında benim de fena hastası olduğum Aşkın 500 Günü filminde de Feist'in Mushaboom adlı şarkısı kullanılmış ancak sanırım, en azından benim için, "There is a light that never goes out" şarkısının gerisinde kalmış olacak ki Feist'i farkedememişim orada.







Toparlamak gerekirse aslında sadece 1234'e odaklanmamak lazım, o zaman haksızlık etmiş oluruz, çünkü albümün açılışından kapanışına kadar gerçekten çoğu şarkıya hayran olabilirsiniz çünkü Feist'in sesi gerçekten çok güzel. Size tavsiyem sistem bileşeni denemelerinizde kullandığınız albümlere mutlaka bunu da ekleyin, çok faydasını göreceksiniz.